Genişletilmiş Bağışıklama Programı

Sağlık Bakanlığı Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün 13.03.2009 tarihli ve 2009/17 sayılı Genişletilmiş Bağışıklama Programı Genelgesi

Bağışıklama hizmetleri, bebekleri, çocukları ya da erişkinleri enfeksiyona yakalanma riskinin en yüksek olduğu dönemden önce aşılayarak bu hastalıklara yakalanmalarını önlemek amacı ile yürütülen önemli bir temel sağlık hizmetidir.

Genişletilmiş Bağışıklama Programı (GBP), Boğmaca, Difteri, Tetanoz, Kızamık, Kızamıkçık, Kabakulak, Tüberküloz, Poliomyelit, Hepatit B, Hemofilus influenza tip b’ye bağlı hastalıklar ile Streptokokus pnömoniya’ya bağlı invaziv pnömokokal hastalıkların morbidite ve mortalitesini azaltarak, bu hastalıkları kontrol altına almak ve hatta tamamen ortadan kaldırmak amacı ile hassas yaş gruplarına enfeksiyona yakalanmalarından önce ulaşıp bağışıklanmalarını sağlamak için yapılan aşılama hizmetlerini içerir.

Temel amaç; doğan her bebeğin aşı takvimine uygun olarak yukarıda sayılan hastalıklara karşı bağışık kılınmasıdır. Genişletilmiş deyimi ise aşısız veya eksik aşılı bebek ve çocukların tespit edildiği anda aşılanmasının sağlanması ve bu uygulamanın ülke genelinde her yerde eşit olarak yapılması anlamını vurgulamak için kullanılmaktadır. GBP akademisyenlerden oluşan Bağışıklama Danışma Kurulu’nun (BDK) bilimsel desteği ve önerileri doğrultusunda ürütülmektedir. BDK yılda en az iki kez toplanarak güncel gelişmeleri görüşmekte ve önerilerde bulunmaktadır.

Hukuki Mevzuat Açısından Aşılar

Bir sağlık çalışanının hasta üzerinde yapmış olduğu tıbbi müdahale onun vücut bütünlüğüne saldırı niteliğindedir ve bu yönüyle de ceza hukuku açısından kasten yaralama, özel hukuk açısından ise haksız fiil olarak kabul edilmektedir.

Bu müdahalenin hukuka uygunluğunu sağlayan asıl unsur ise “rıza”dır. Böylece rıza varsa, sağlık çalışanları haksız fiil veya kasten yaralama nedeniyle sorumlu tutulmamaktadır.

Anayasamızın 17. maddesine göre, “Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz”. Anayasa Mahkemesi de “temel hak ve hürriyetlerin en başta geleni, yaşama hakkı ve beden bütünlüğü üzerindeki haktır” görüşündedir.

1219 sayılı Tababet ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun’un 70. maddesine göre, “tabipler, diş tabipleri ve dişçiler yapacakları her nevi ameliye için hastanın, hasta küçük veya tahtı hacirde ise veli veya vasisinin evvelemirde muvafakatini alırlar”.

Hasta Hakları Yönetmeliği’nde de tıbbi zorunluluklar ve kanunlarda yazılı haller dışında, kimsenin rızası olmaksızın kişinin vücut bütünlüğüne ve diğer kişilik haklarına dokunulamayacağı ifade edilmektedir.

Görüldüğü üzere gerek anayasamız ve gerekse konuya ilişkin temel kanunlarımız “RIZA”yı temel şart olarak öngörmekte ve çocuklar bakımından da veli veya vasisinin rızasını aramaktadır. Başvurucunun kızına yapılan müdahale ise böyle bir rıza olmaksızın yapıldığından hukuka aykırıdır. Bu müdahaleyi ancak bir kanun hükmü hukuka uygun hale getirebilir.

Tıp hukukunda “zorla tıbbi müdahale” denildiğinde, teşhise veya tedaviye yönelik tedbirlerin bir hekim tarafından hastanın rızası olmaksızın veya açıkça karşı çıkmasına rağmen, iyileştirme amacına yönelik olup olmasına bakılmaksızın uygulanması anlaşılmaktadır.

Zorla müdahale, anayasal zorunluluk nedeniyle, ancak bir kanun hükmüne dayanılarak yapılabilir. Biyotıp Sözleşmesi’nin 26.maddesine göre de, böyle bir düzenleme ancak kanun hükmüyle getirilebilir. Ayrıca da bu tek başına yeterli değildir, böyle bir hükmün demokratik bir toplumda gerekli olması gerekir.

Zorla tedavi, anayasa tarafından korunan yaşam ve vücut bütünlüğü hakkına bir saldırı teşkil ettiğinden, yasal bir dayanağa sahip olması gerekir 

Koruyucu da olsa, aşı bir tıbbi müdahaledir ve bu nedenle tıbbi müdahalenin genel şartlarına ve bu arada da “rıza” şartına tabidir. Bu şartın aranmaması için, açık yasal bir düzenlemeye gereksinim vardır. Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nda çiçek aşısı gibi açık bir şekilde zorunlu olduğu belirtilenler dışında hiçbir aşı zorunlu değildir.

Aynı şekilde Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nun “umumi hıfzıssıhha meclisleri mahallin sıhhi ahvalini daima nazarı dikkat önünde bulundurarak şehir ve kasaba ve köyler sıhhi vaziyetinin ıslahına ve mevcut mahzurların izalesine yarayan tedbirleri alırlar. Sari ve salgın hastalıklar hakkında istihbaratı tanzim, sari ve içtimai hastalıklardan korunmak çareleri ve sıhhi hayatın faideleri hakkında halkı tenvir ve bir sari hastalık zuhurunda hastalığın izalesi için alınan tedbirlerin ifasına muavenet eylerler”

Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nun 72. maddesinde, 57. maddede sayılan kolera, veba (Bübon veya zatürree şekli), lekeli humma,  karahumma (hummayi tiroidi) daimi surette basil çıkaran mikrop hamilleri dahi - paratifoit humması veya her nevi gıda maddeleri tesemmümatı, çiçek, difteri (Kuşpalazı) - bütün tevkiatı dahi sâri beyin humması (İltihabı sahayai dimağii şevkii müstevli), uyku hastalığı (İltihabı dimağii sâri), dizanteri (Basilli ve amipli), lohusa humması (Hummai nifası) ruam, kızıl, şarbon, felci tıfli (İltihabı nuhai kuddamii sincabii haddı tifli), kızamık, cüzam (Miskin), hummai racia ve malta humması hastalıkları ile ilgili olarak “hastalara veya hastalığa maruz bulunanlara serum veya aşı tatbiki”nden bahsedilmektedir. 

Bu hüküm, genel aşı zorunluluğu getirmemektedir. Bu hüküm gereğince, Sağlık Bakanlığı öncelikle salgını belirler ve ondan sonra aşı zorunlu olabilir. Dolayısıyla, bu hükme dayanılarak, rutin, genel aşı zorunluluğunun bulunduğu ileri sürülemez.